Ana içeriğe atla

Nefret söylemi ve ona ilişkin düzenlemeler (Hate Speech)

1.1.               Nefret Söylemi ve Nefret Suçları Kavramları, Karşılıklı Uzlaşma ve Hukuki Boyutu

1.1.1.        Nefret Söylemi Kavramı ve Önemi
           Nefret söylemi kavramına yer vermeden önce şunu belirtmek gerekir ki, AİHS 10. maddede düzenlenen ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir. Bu hakka birtakım sınırlamalar getirilebilmesi mümkündür.
             İfadeler bakımından getirilen sınırlamaların en önemlisi nefret söylemidir. İfade özgürlüğü kapsamında nefret söylemine getirilen kısıtlamaların temelinde iki sebebin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilki insan haklarının çıkarlarıdır. Diğeri ise, azınlık gruplarının korunmasıdır. İlkinde insanların haklarının korunması ve çatışmaların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Azınlıklar kendi haklarını koruyamayacakları ve toplumda dezavantajlı durumda bulundukları için devletlerin bu konuda gerekli tedbirleri alması gerekmektedir. Farklı kimliklerin bulunduğu ortamda devlet herkesin kimliğine saygı duyulmasını sağlamakla yükümlüdür ve özgürlüklerin bazıları sınırlandırılabilir niteliktedir[1].
            Demokratik bir toplumda hoşgörüsüzlüğü teşvik eden, hoşgörüsüzlüğü yayan, savunan veya mazur gösteren her türlü ifadeyi yaptırıma tabi tutmak veya önlemek, bu meşru amaçla orantılı olduğu sürece gereklidir[2].
           Nefret söyleminin temelinde önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu veya düşmanlığı, herhangi bir tarafı tutuma, toplumdaki insanlar bakımından ayrımcı davranma, bir din hakkında korku dolu düşünceler yaratma veya kötüleme gibi diğer konular bulunmaktadır[3]. Örneğin, lezbiyenlere karşı yaratılmış homofobi duygusu konuyu anlamamız bakımından bize yardımcı olacaktır.
            Homofobi 1970’li yılların başında eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı nefreti, gerçekdışı korkuyu ve hoşgörüsüzlüğü göstermek amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bununla toplumda biseksüeller, eşcinseller, geyler, lezbiyenler hakkında belli önyargı oluşturma ve onları toplumsal konulardan uzak tutmak amaçlanmıştır[4]. Burada da dikkate alacağımız gibi nefret söyleminin temelinde belirli bir önyargının bulunduğunu görüyoruz.
            Nefret ifadesinden genel olarak toplumdaki incitici, saldırgan, yaralayıcı nitelikteki ifadeleri anlayabiliriz. Bu ifadeler kelimelerle ifade edilebildiği gibi sembollerle de ifade edilebilir. Birçok devlet kendi düzenlemelerinde nefret söylemini kısıtlamaktadır.
           Nefret söylemi veya ifadeleri genel olarak herhangi bir ırka, cinsiyete, dini bağlılığa veya cinsel tercihe yönelik olabilir. AİHM içtihadına baktığımız zaman ırka dayalı ayrımcılığın tüm biçimlerine karşı mücadele etmenin yaşamsal bir mesele olduğunu görmekteyiz[5].
            Nefret söyleminin genel kabul gören tanımı mevcut değildir. Bunun nedeni, ifade özgürlüğünün, bilimsel, sanatsal, politik, eleştirisel, kişisel ve daha başka geniş alanları kapsamasıdır[6].
            Şu ana kadar sadece ulusal ve bölgesel alanda nefret söylemine ve nefret suçuna ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bunların içinde Avrupa Bakanlar Komitesinin 97(20) sayılı Tavsiye kararını sayabiliriz. Bu kararda nefret söylemine aşağıdaki gibi tanım getirilmiştir:
            “Irkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde kendini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı her türlü nefret biçimini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade biçimini kapsar”[7].
Tavsiye kararında üye devletlerin hükümetlerine şunlar tavsiye edilmiştir
1.      Bu tavsiye kararında yer alan ilkelere dayanarak nefret söylemiyle mücadele etmek için uygun önlemleri almak
2.      Bu tür önlemlerin; toplumsal, ekonomik, politik, kültürel ve diğer temel nedenleri de hedefleyen, olguya yönelik kapsamlı yaklşımın parçasını oluşturmasını sağlamak
3.      Henüz yapmadıkları durumda, Bakanlar Komitesi”nin ırka, ulusal ve dine dayalı nefrete tahrike karşı alınacak önlemlere ilişkin (68) 30 saylı Kararı gereğince, Birleşmiş Milletler Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme”yi imzalamak, onaylamak ve iç hukukta etkkili bir şekilde uygulamak
4.      Bu tavsiye kararının ekinde düzenlenen ilkelere uygun olmasını sağlamak amacıyla iç mevzuatı ve uygulamayı gözden geçirmek[8]
            Kısa bir tanım vermeye çalıştığımızda ise, nefret söylemi, belli bir ırkı, dini, etnik kökeni olan insanlara karşı küfürlü, aşağılayıcı, saldırgan ifadelerin kullanılmasını kapsamaktadır[9].
           Nefret söylemlerinin ve nefret suçlarının toplumda yaygınlaşmasını önlemek açısından uluslararası alanda koruma tedbirleri almasını gerektirmektedir.
            Günümüzdeki gelişmeler ve AİHM’nin yeni içtihatları sonucu nefret söylemi bu tanımı aşacak şekilde ele alınmakta ve nefret söylemi kavramı içinde cinsel yönelim, sığınmacılık, mültecilik, engellilik, internet ortamındaki ifadeler gibi kavramlar da yer almaya başlamaktadır[10].
            AİHM içtihatlarında geliştirilen ve nefret beyanı olarak kabul edilen bazı deyimler devletlerin kendi hukuklarında nefret deyimi olarak kabul edilmeyebilir. Bu bakımdan nefret söylemine ilişkin Mahkeme’nin sınıflandırmasının ulusal sınıflandırma konusunda bağlayıcılığı yoktur[11].
            Nefret söylemi tanımını vermekle beraber nefret söylemi kavramının çerçevesinin ne olduğunu da belirlemek gerekir. Nefret söylemi kavramının çerçevesi hangi ifadelerin bu kapsamda olduğu veya bu ifadelerin kimlere karşı yöneltilebileceği hususuyla ilgilidir.
            Nefret söylemi kavramın belirlenmesinin gerekliliğini aşağıdaki şekilde gösterebiliriz:
a. Nefret söyleminin hedef aldığı ve korunması gereken alan, kişi veya belirli gruplar bakımından
b. İfade özgürlüğünü nefret söylemi argümanı ileri sürülerek kısıtlamalardan korumak adına[12].
          Nefret söylemi kavramının çerçevesini aşağıdaki şekilde gösterebiliriz:
a. Nefret söyleminin belli gruba karşı yöneltilmesi, örneğin azınlıklar veya göçmen grupları. Böyle durumlarda bu grubun insanları diğer insanlar gibi muamele görmemekte, her zaman ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu da onlara karşı hoş olmayan duyguların beslenmesine neden olmaktadır.
b. Nefret söyleminin belli dinsel gruba yöneltilmesi, örneğin Hristiyan bir toplumda Müslümanlara karşı herhangi kin, kışkırtıcı durum veya inanan ve inanmayan insanlar arasında ayrım yapılması. Böyle durumlar genellikle Avrupa ülkelerinde yaygındır. Özellikle Avrupa ülkesinde yaşayan Müslümanlar dini düşüncelerinden dolayı psikolojik sarsıntıya uğramakta ve zarar görmektedirler.
c. Nefret söyleminin “etnik milliyetçilik ve merkezcilik” açısından ileri sürülmesi ve insanlar arasında ayrımcılığa yol açması[13].
            Nefret söyleminin kullanılmasıyla belli bir toplumda insanların ötekileşmesi meselesi ortaya çıkmaktadır. Öteki dediğimiz zaman, bir toplumsal bütünlüğün diğerini ezmesi, kendi hâkimiyetine alması anlaşılmalıdır. Bu durumda ötekiler ya belli bir grup azınlık, ya da belli bir grup marjinal olmaktadır[14].
            Avrupa Bakanlar Komitesinin R (97) 20 saylı kararına ekte devletlerin nefret söylemi bakımından sorumlulukları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir
            “Üye devletlerin hükümetleri, ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki resmi makamlar ile kamu kurumları kadar görevlilerin de, nefret söylemi olarak veya ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizmi veya diğer ayrımcılık biçimleri veya hoşgörüsüzlüğe dayalı nefreti meşrulaştırma, yayma veya teşvik etme etkisi yaratması muhtemel söylem olarak anlaşılabileceği makul olan, özellikle medyaya yapılan açıklamalardan kaçınmak hususunda özel sorumlulukları vardır. Böylesi açıklamalar yasaklanmalı ve ne zaman vuku bulursa, kamusal olarak reddedilmelidir[15].
           Kanaatimizce böyle yükümlülüğün yalnız devletlerin üzerine koyulması doğru değildir. Nefret söyleminin önlenmesinde devletler kadar, devletin vatandaşlarının da rolü olmalıdır. Devlet yalnız bırakılırsa sonuç hiç bir zaman iyi olmaz. Bunun beraberinde devlet nefret söylemini yasaklasa ve bunun karşılığında vatandaşlar hoşgörülü olmazsa bu durumda yapılan düzenleme işlevsiz kalır.
            Nefret söyleminin temelinde önyargının bulunduğunu söylemiştik. Önyargı başkaları hakkında olumsuz düşünmek şeklinde ifade edilebilir. Bu olumsuz düşünceler herhangi gerekçeye dayanmadan oluşabilmektedir. Oluşan önyargıların sonucu hedef alınan kişiler zarara uğramaktadır. Bu zararların başında psikolojik baskı gelmektedir.  Bu baskı doğrudan şiddete neden olmasa da, o insanların korku hislerini harekete geçirmekte, endişeli ve güvensiz hissetmelerine yol açmaktadır[16]. Bu bakımdan devletler nefret söylemi konusunda gerekli önlemleri almakla beraber insanları böyle söylemlerin doğuracağı sonuçlar konusunda haberdar etmelidir.
            Nefret suçlarının oluşmasına neden olan önyargılı eylemleri beş farklı kategoride ele alabiliriz:
a. Yabancı karşıtlığı – Bu durumda kişi yalnız kendi ülkesinin insanları hakkında olumlu düşünebilmekte ve başka ülkelerin insanlarına karşı önyargılı olabilmektedir. Mesela, günümüz Rusya Federasyonu insanları hep başka milletten olanlarla, özellikle de Azerbaycanlı olanlarla ilgili yabancı karşıtlığına sahiptirler.
b. Çekinmek, uzak durmak -  Belli bir grup insandan veya kişiden mahsus olduğu grup, toplum sebebiyle uzakta durmak. Buradaki önyargı çok güçlü olsa da, doğrudan zarar verici etkisi yoktur.
c. Ayrımcılık – Mevcut önyargının güçlü olması nedeniyle kişinin politik, barınma, eğitim haklarından yararlanamaması.
d. Fiziksel saldırı - Kişi rengi, dini, ulusal kökeni vd. nedenlerden dolayı saldırıya uğrayabilir. Bugün renginin siyah olmasından dolayı beyazlar siyahlara karşı nefret duygusu beslemektedir. Bu duruma özellikle futbol sahalarında rastlamaktayız.
e. İmha – İnsan linçler, soykırım yapar. Nazi Almanya’sının Yahudilere karşı yapmış oldukları bunun en iyi örneğidir[17].

1.4.2. Nefret Suçu ve İfade Özgürlüğü Boyutu
            Nefret kavramı ile ilgili tartışmalar ilk olarak 1986’da ABD’de beyaz bir grup öğrencinin siyahi bir kişiye karşı saldırgan hareketlerinin haberlerde yayımlanması ile başlamıştır. 1990’da ırk, din, inanç saldırıları da dâhil olmak üzere cinsel yönelim, ulusal köken, engellilik durumu ve toplumsal cinsiyet rollerini de kapsamına almıştır[18]. Nefret söylemi nefret suçunun oluşmasına neden olmakta ve insanları suç işlemeye sevk etmektedir.
            Nefret suçu ve nefret söylemi iki farklı kavramdır. Nefret suçu genellikle ceza hukukunda kendi muhtevasını bulmaktadır, nefret söylemi ifade özgürlüğüne ilişkindir ve ifade özgürlüğünün kötüye kullanılması ile ilişkilidir[19].
             Nefret suçunun oluşmasında önyargılar veya belirli bir nefret önemli rol oynamaktadır. Herhangi nefret ifadesi belki iç hukukta suç olarak düzenlenebilir veya düzenlenmeyebilir. Her durumda nefret suçunun oluşmasında etkili yere sahip olan hususların başında nefret veya önyargı gelmektedir.
             Nefret söylemi, nefret suçuna giden sürecin çıkış noktası, yani bir anlamda nefret suçunun oluşmasına neden olan tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün dışavurumudur[20].
            Nefret suçları daima iki unsuru bünyesinde ihtiva eder:
a. Önyargı ve bu önyargıdan kaynaklanan ayrımcılık
b. Maddi-manevi şiddet[21]
            Önyargı sonucu suçun işlenmesi anında suçu işleyen şahıs koruma altındaki özelliği kasıtlı olarak hedef olarak seçmektedir. Suçu işleyecek kişinin hedefi bir veya birden fazla kişi veya belli özellikleri paylaşan grupla özdeşleşmiş mülkiyet olabilir. Burada koruma altındaki özellikler, ırk, etnik, ulus veya belli bir grup tarafından paylaşılan genel faktör ve özelliklerdir[22].
           Bir suçun nefret suçu olarak değerlendirilebilmesi için işlenen suçun aşağıdaki özellikleri taşıması gerekmektedir:
a. ceza hukukuna göre işlenmiş bir suçun mevcut olması
b. failin bir suçu önyargı/nefret isteği ile gerçekleştirmiş olması[23]
            Nefret suçunun ifade özgürlüğü boyutunun ne olduğun incelerken nefret söylemi kavramından yola çıkmak gerekir. Nefret söylemi belli düşüncelerden kaynaklanır. Nefret suçu ceza hukuku açısından önem taşımaktadır. İfade özgürlüğü kapsamında ele aldığımızda belirtmek gerekir ki, ceza hukuku bireylerin düşünceleri ile değil, onların dışa vurdukları davranışlarıyla ilgilenmektedir.
            Bir insan ne isterse düşünebilir. Düşündükleri zararlı veya tehlikeli olabilir. Bunun ceza hukuku açısından önemli rol oynayabilmesi için dışa vurulması gerekmektedir[24]. Dışa vurulduğu zaman, düşünce zararlı ve tehlikeli ise, düşünce eylem haline gelmiş olur ve kanunla yasaklanan hareketse cezalandırılır.
           Düşünceleri açıklamaya yönelik hareket birden çok kişiye yönelik olmalıdır. Yapılan açıklamanın başarılı olması veya başarısız olması önemsizidir. Burada önemli olan açıklanan düşüncenin toplumda taraftar toplamaya yetmesidir.
            Nefret suçunun oluşmasının farklı nedenleri olabilmektedir. Bu nedenlerin bazılarını şöyle gösterebiliriz:
a) Nefret suçunu işleyecek şahıs veya birey belirli bir kızgınlık veya kıskançlık nedeniyle böyle hareket yapmaktadır
b) Suçu işleyecek her kimse, bireyin kendisi bakımından nefret duygusuna sahip olmadan sadece onun mensup olduğu gruba karşı olan nefretinden dolayı bu suçu işlemeyi göze almaktadır
c) Suçu işleyen fail belirli bir gruba mensuptur. Bu grubun dışında olanlara karşı belirli nefret duygusuna sahiptir. Bu nefret duygusu sebebiyle suçu işlemeyi göze alarak böyle harekette bulunur[25].

1.5. Genel Olarak Nefret Söyleminin Yürürlükteki Araçları
1.5.1. Nefret Söylemine İlişkin Yapılan Düzenlemelerin Karakteristik Özellikleri
           Nefret söylemin ilişkin olarak yapılan farklı düzenlemeleri üç kategori şeklinde gösterebiliriz:
1. Belli bir gruba hakaret etmeyi ve nefreti kışkırtmayı yasaklayan düzenlemeler
2. Bir kişinin veya ulusun onuruna hakaret etmeyi yasaklayan düzenlemeler
3.Nazi ideolojisinin yüceltilmesinin ve Yahudilere karşı yapılan soykırımın inkâr edilmesinin yasaklanmasına ilişkin düzenlemeler[26]
            Nefret söylemine ilişkin birçok sözleşme, anlaşma veya tavsiye kararı mevcuttur. Bunları aşağıdaki şekilde kategorileştirme imkânına sahibiz:

1.5.1.1. Uluslararası Anlaşmalar Bakımından Yapılan Düzenlemeler
1.5.1.1.1. Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirisi
            Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirisi BM Genel Kurulunun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 (A) sayılı kararıyla ilan edilmiştir. Nefret suçları bakımından bildirgenin önemi bildirgede öngörülen “ yaşama, kişi güvenliği, düşünce ve vicdan özgürlüğü” gibi hakların nefret suçları ile ihlal edilmesini engellemek açısından devletlerin hepsinin birlikte koruma yükümlülüğünü taşımalarıdır. Bu açıdan devletler bu hakların korunması açısından birtakım önlemler almak zorundadırlar ki, bunların en etkililerinden biri belirli bir cezalandırma yönteminin öngörülmesidir[27]. Belirtmek gerekir ki, Bildiri bağlayıcı nitelikte değildir. Bunun beraberinde Bildiri insan haklarının listesini kapsamlı şekilde düzenlemesi ve diğer bağlayıcı nitelikte olan uluslararası ve bölgesel sözleşmeler bakımından ölçüt rolünü oynaması açısından önemlidir[28].

1.5.1.1.2. Her Biçimiyle Irksal Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Birleşmiş Milletler Bildirisi[29]
            Uluslararası Sözleşme niteliğinde olan bu belgenin 4. maddesi’nde nefret söylemine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Sözleşme’nin 4. maddesi’nde Sözleşme’ye taraf devletlerin, bir ırkın yahut bir renge veya etnik kökene mensup bireyler grubunun üstün olduğu fikirlerine ya da teorilerine dayanan yahut herhangi bir biçimdeki ırkçı nefreti ve ayrımcılığı haklı çıkarmaya ya da yüceltmeye teşebbüs eden bütün propagandalar ve tüm örgütleri kınayacağı ve bu tür ayrımcılık eylemlerini ya da ayrımcılığın kışkırtılmasını ortadan kaldırmak üzere kurgulanan ivedi/acil ve pozitif önlemler almayı taahhüt edecekleri belirtilmiştir[30]. Devletlerin bunu yaparken birtakım önlemler almak zorunda olduğu belirtmiştir.
            Devletlerin alacağı önlemler Bildiri metninde aşağıdaki gibi belirtilmiştir:
a) ırksal üstünlüğe ya da nefrete dayanan fikirlerin her türlü yayılmasını, ırksal ayrımcılık kışkırtmasını ve bunun yanı sıra, herhangi bir ırka ya da başka bir renge yahut etnik kökene mensup bireyler grubuna karşı her türlü şiddet eylemlerini yahut bu tür eylemlerin kışkırtılmasını ve ayrıca ırkçı faaliyetlerin finanse edilmesi dâhil olmak üzere bu eylemlere herhangi bir yardımda bulunmayı, kanunla ceza öngörülen bir suç olarak ilan edeceklerdir;
b)Irksal ayrımcılığı teşvik eden/(destekleyen) ve kışkırtan örgütleri ve ayrıca buna yönelik örgütlü ve diğer tüm propaganda faaliyetlerini yasa dışı ilan edecek ve yasaklayacaklardır ve bu tür örgütlere yahut faaliyetlere katılmayı kanunla cezası öngörülen bir suç olarak tanıyacaklardır/(kabul edeceklerdir);
c)Ulusal yahut yerel kamu makamlarının yahut kurumlarının ırksal ayrımcılığı teşvik etmesine yahut kışkırtmasına izin vermeyeceklerdir[31]
            Devletler bunları yaparken İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde düzenlenen hakları ve bu Sözleşme’nin 5. maddesinde açıkça düzenlenen hakları gerektiği gibi dikkate almak zorundadırlar. Sözleşme gereği Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi kurulmuştur. Komite, 15 Numaralı Genel Yorumunun 2. paragrafında Sözleşme 4. maddesindeki hükümlerin yerine yetirilmesi açısından gerekli uygun hükümlerin çıkarılmasını, çıkarılan mevzuatın etkili biçimde uygulanmasını, ırka dayalı şiddet ve eylemlere anında müdahalede bulunmasını önermiştir[32].
            Genel Tavsiyede ayrıca devletlerin uygunsuz dört davranışı cezalandırması gerektiği belirtilmiştir:
a. ırk üstünlüğü ya da nefrete dayalı tüm fikirlerin yayılması
b. ırka dayalı nefretin teşvik edilmesi
c. herhangi bir ırka ya da başka bir renk ya da etnik kökene mensup bir gruba karşı şiddet eylemleri gerçekleştirilmesi
d. bu tür eylemlerin teşvik edilmesi
            Birleşmiş Milletlerin bu Bildirisi her türlü ırkçılığı reddetmekte ve nefret söyleminin önlenmesinde bütün devletlerin sorumluluğunun olduğunu göstermektedir. Komitenin ifade özgürlüğü kapsamında verdiği birtakım kararlar vardır. Bunlardan biri The Jewish Community of Oslo and others v. Norveç kararıdır.
            Komite bu kararında ırkçı ve nefret içerikli ifadelerin daha az koruma göreceğini, bir ırkın üstünlüğüne veya nefrete dayalı düşüncelerin ifade özgürlüğü ile bağdaşmayacağını belirtmiştir. Kararda ayrıca, Nazi ideolojisini öven ifadelerin ırksal üstünlüğe veya nefrete dayandığını, Hitler’e ve onun ilkelerine yapılan gönderme ve onun izine olmaya dair vurguların ırk ayrımcılığına tahrik olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir[33].

1.5.1.1.3.  Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi[34]
            Sözleşme’nin 19. maddesinde herkesin görüş sahibi olmakla beraber ifade özgürlüğü hakkına sahip olacağı, bunların kısıtlanabileceği belirtilse de, nefret söylemine ilişkin herhangi açıklamaya yer verilmemiştir. Sözleşme’nin 20. maddesinde ise aşağıdaki hususlar öngörülmüştür:
                   1. Her türlü savaş propagandası yasa ile yasaklanacaktır
                  2. Ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savunuculuğu yasayla yasaklanacaktır[35]
            Sözleşme’nin hükümlerinden belli olmaktadır ki, ırksal, dinsel bağlamda kullanılan ve kışkırtıcı olaylara neden olan ifadeler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Bu hüküm sadece o devletin vatandaşları için değil aynı zamanda ülkede yaşayan bütün insanlar için geçerlidir. Nitekim Sözleşme hükümlerinin devletler tarafından uygulanması için Sözleşme’ye uygun olarak İnsan Hakları Komitesi yaratılmıştır. İnsan Hakları Komitesi’nin önüne gelen birçok bireysel başvuruda nefret söylemine ilişkin kararlar verilmiştir.
           Nefret söylemine ilişkin Komitenin kabul ettiği kararlardan biri J.R.T and the W.G.Party v. Kanada kararıdır. Komite kararında, ırkçı ve dini nefret içerikli ifadelerin açıkça savunulması ve yayılmasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir[36].

1.5.1.1.4. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
        Nefret suçu açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin önemi 14. maddede öngörülen ayrımcılıkla ilgili düzenlemeden görülmektedir. Sözleşme’nin 14. maddesinde şöyle bir düzenleme getirilmiştir:
          “Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır. Sözleşme’nin Ek 12 numaralı protokolünde de buna benzer hüküm konularak ayrımcılık tamamen yasaklanmaktadır[37].
            Sözleşme’ye Ek 12 numaralı protokolün 1. maddesinde ayrımcılığın genel olarak yasaklanması öngörülmüştür. Bu düzenlemeye göre
          “Hukuken temin edilmiş olan tüm haklardan yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya diğer kanaatler, ulusal ve sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensup olma, servet, doğum veya herhangi bir diğer statü bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır. Hiç kimse, 1. Paragrafta belirtildiği şekilde hiçbir gerekçeyle, hiçbir kamu makamı tarafından ayrımcılığa maruz bırakılamaz”[38].
          Bu yönde verilmiş Secic v. Hırvatistan kararında Mahkeme nefret suçları açısından aşağıdaki sonuca varmıştır.
        “Devlet otoriteleri, şiddet içeren olayların soruşturulması sırasında bu fiilin arkasında bulunması muhtemel herhangi bir ırkçı saikin varlığının ortaya çıkarılması ve olayda etnik nefret veya önyargının rol oynayıp oynamadığını tespit edilmesi için gerekli bütün adımları atmak ile yükümlüdür”[39].
         AİHM’nin kararından anlaşılacağı üzere devletler nefret söylemi kapsamında nefret suçlarının işlenmesini önlemek için gerekli bütün imkânları sağlamalıdırlar.
        




[1] Ulaş Karan, Nefret İçerikli İfadeler, İfade Özgürlüğü ve Uluslararası Hukuk, Nefret Söylemi ve Nefret Suçları, Ed. Yasemin İnceoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2012, s. 82-83
[2] Sürek v. Turkey, App. No: 26682/95, No 1, Grand Chamber, Judgment of 08 July 1998, par. 62
[3] Cengiz Alğan, Levent Şansever, Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 yıl 10 örnek, İstanbul, Sosyal Değişim Derneği, 2010, s. 15
[4] Pınar Öztürk, Yeliz Kındap, Lezbiyenlerde İçselleştirilmiş Homofobi Ölçeğinin ve Psikometri Özelliklerinin İncelenmesi, Türk Psikoloji Yazıları, Aralık 2011, 14(28), s. 25, (Çevrimiçi), http://www.turkpsikolojiyazilari.com/PDF/TPY/28/03.pdf, 05.10.2014
[5] Jersild v. Denmark, App. No. 15890/89, Grand Chamber, Judgment of 23 April 1994, par. 30
[6] Elif Çelik, İfade Özgürlüğü Nefret Söyleminin Neresinde?, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. IV, S. 2, Malatya, İnönü Üniversitesi, 2013,  s. 206
[7] Of the Committee of Ministers to Member States on “Hate Speech”, Reccomondation R(97) 20, (Çevrimiçi), http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/media/doc/cm/rec(1997)020&expmem_EN.asp, 15.07.2015
[8] Cinsel Yönelim veya Cinsiyet Kimliği Temelli Ayrımcılıkla Mücadele, Avrupa Konseyi standartları, (Çevrimiçi), http://www.kaosgldernegi.org/resim/yayin/dl/avrupa_konseyi___ayrimcilikla_mucadele_standartlari.pdf, s. 66, 10.07.2015
[9] Henry Steiner,  Philip Alston,  İnternational Human Rights in Context, Oxford Univeristy Press, 2. Edition, 2000, s. 749
[10] Çelik, a.g.m, s. 210
[11] Weber, a.g.e, s. 3
[12] Çelik, a.g.m, s. 208
[13] Weber, a.g.e,  s. 4
[14] Tezcan Durna, Azınlıklar, Ötekiler ve Medya Üzerine, İLEF Dergisi, 1(1), Bahar, 2014,  s. 151, (Çevrimiçi), http://ilef.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/Tezcan-Durna.pdf, 24.10.2014
[15] Avrupa Konseyi Standartları, s. 66
[16] Andrew Altman, Liberalism and Campus Hate Speech, A Philopischal Examination, Ethics. Vol. 103, No. 2, 1993, p. 306, (Çevrimiçi), http://www.jstor.org/stable/2381524?seq=5, 27.11.2014
[17] Hakan Ataman,  Nefret Suçlarını Farklı Yaklaşımlar Çerçevesinden Ele Almak: Etik, Sosyo-Politik ve Bir İnsan Hakları Problemi Olarak Nefret Suçları, Nefret Söylemi ve Nefret Suçları, Ed. Yasemin İnceoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2012, s.  63.
[18] Alğan, Şansever, a.g.e, s. 9
[19] Çelik, a.g.m, s. 209
[20] Yasemin İnceoğlu & Ceren Sözeri, Nefret Suçlarında Medyanın Sorumluluğu: “Ya sev ya terk et ya da..” Nefret Söylemi ve Nefret Suçları, Ed. Yasemin İnceoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2012, s. 24
[21] Cemalettin Gürler, Nefret Suçları ve İş Hayatı, Ankara Barosu Dergisi, Yıl. 68, S. 2010/1, s. 261
[22] Ataman, a.g.m, s. 61
[23] Alğan, Şansever, a.g.e, s. 6
[24] Özlem Yener Çakmut, Ceza Hukukunda Propaganda ve Düşünce Özgürlüğü, Prof. Dr. Sahir Erman’a Armağan, İstanbul, Alfa Yayınları, 1999, s. 147
[25] Hakan Ataman, Orhan Kemal Cengiz, Türkiye’de Nefret Suçları, Ankara, İnsan Hakları Gündemi Derneği, 2009,  s. 12
[26] Ataman, a.g.m, s. 68
[27] İlhan Bulut, Nefret Suçları, Ankara,  Adalet Yayinevi, 2014, s. 55
[28] Yücel Acer, İbrahim Kaya, Uluslararası Hukuk, Temel Ders Kitabı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 5. Baskı, 2014, s. 288
[29] Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 21.12.1965 tarih ve 2106 A(XX) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 04.01.1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
[30] Gemalmaz, a.g.e 2, s. 35
[31] Gemalmaz, a.g.e 2, s. 352
[32] İnsan Hakları Ortak Platformu, Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi, Ankara, Ece Matbaası, 2010, s. 34
[33] Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi, The Jewish Community of Oslo ve diğerleri v. Norveç, Başvuru no: 30/2003 karar tarihi 22.08.2005, Karan, a.g.m, s. 91-92
[34] BM Genel Kurulu tarafından 16.12.1966 tarihinde ve 2200 A(XXI) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
[35] Gemalmaz, a.g.e 2, s. 116
[36] J.R.T and the W.G Party v. Canada, Başvuru No: 104/1981, Karar tarihi: 06.04.1983, Karan, a.g.m, s. 93
[37] Bulut, a.g.e, s. 58
[38] İbrahim Kaya, Uluslararası Hukukta Temel Belgeler, Ankara, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, 2013, s. 608
[39] Secic v. Croatia, Judgment of 31 may 2007, Grand Chamber, par. 66 , Bulut, a.g.e, s. 59

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1858 Osmanlı Ceza Kanunnamesi (1858 Ottoman Penal Code)

               1.858 Ceza Kanunnamesi.                      1.1.Kabulünü gerektiren şartlar.               1839’dan 1876’ya kadar Osmanlı yönetimi tarafından eşitlik vaatlerini hayata geçirebilmek amacıyla birçok girişim – bazıları istekli, bazıları yarım ağızla, bazıları da laf olsun diye; bazıları ani, bazıları da diplomatik baskı sonucunda başlatıldı [1] . Bu girişimlerden biri de 1858 Ceza Kanunu idi. 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanınınardından batılaşma haraketlerinin artması Ceza Hukuku alanında da etkisini göstermiştir [2] . Öyle ki, 28 Şubat 1856’da ilan edilen Islahat Fermanındaki ilkelerin her dindeki vatandaşlara uygulanacağını öngörünce, batıdan bir ceza kanunun alınması gerekmiştir [3] .  Osmanlı Devleti ile Rusya arasında çıkan Kırım Savaşı’na müttefik o...

İfadenin türleri (Types of expression)

İfadenin Türleri 1.      İfadenin Türleri             İfadenin türlerini sıralamadan önce şunu belirtmemiz gerekir ki, ifade özgürlüğü bağlamında kullanılan ifadelerin içeriği tam olarak belli değildir. İfade özgürlüğünün kapsamına sanatsal, siyasal ve ticari olarak kullanılan bütün ifadeler dâhildir. Bir ifade değersiz olabilir veya toplum bakımından yararsız olabilir. Bunun ifade özgürlüğü bakımından önemi yoktur [1] .             Mahkeme içtihadında ifade özgürlüğü bakımından düşünceyi açıklamada kullanılan araç, kullanılan şekil veya içeriği herhangi fark gözetilmeksizin 10. maddenin koruması kapsamına almıştır [2] .             AİHS 10. maddesi 1. fıkrasındaki “herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir” ifadesine atıfla belirtmek gerekir ki, insanlar kendi ifadelerini dört...

Uluslararası Ceza Mahkemesi (International Criminal Court)

Uluslararası Ceza Mahkemesi A. Uluslararası Ceza Mahkemesinin ilk türleri: Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri.  1)Bu mahkemelerden önce 1919 Versay Anlaşması gereği I Dünya Savaşını kaybeden Almanya’nın yargılanması öngörülse de Alman İmparatorunun Hollanda’ya sığınmasından dolayı bu gerçekleşmemiştir. 2)Buna benzer başka bir durum ise Sevr anlaşması gereği Türkiye’nin yargılanması öngörülmüş ama Lozan anlaşması gereği ve Kurtuluş Savaşının kazanılmasından dolayı gerçekleşmemiştir. Özellikleri: a)       Savaşı kazanan devletlerin menfaat ve çıkarlarını korumaktaydı b)       Kanunilik ve tabii hakim ilkelerini ihlal etmekteydiler. Yargı yetkisine tabi olan suçların tanımı yapılmamıştır. Bunun beraberinde sadece savaşı kazanan devletler savaşı kaybeden devletleri yargılamaktaydılar c)        3 suç tipini yargılama yetkisine almışlardır: Barış suçları, Savaş suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar d) ...