Ana içeriğe atla

İfadenin türleri (Types of expression)

İfadenin Türleri
1.     İfadenin Türleri
            İfadenin türlerini sıralamadan önce şunu belirtmemiz gerekir ki, ifade özgürlüğü bağlamında kullanılan ifadelerin içeriği tam olarak belli değildir. İfade özgürlüğünün kapsamına sanatsal, siyasal ve ticari olarak kullanılan bütün ifadeler dâhildir. Bir ifade değersiz olabilir veya toplum bakımından yararsız olabilir. Bunun ifade özgürlüğü bakımından önemi yoktur[1]
           Mahkeme içtihadında ifade özgürlüğü bakımından düşünceyi açıklamada kullanılan araç, kullanılan şekil veya içeriği herhangi fark gözetilmeksizin 10. maddenin koruması kapsamına almıştır[2].
            AİHS 10. maddesi 1. fıkrasındaki “herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir” ifadesine atıfla belirtmek gerekir ki, insanlar kendi ifadelerini dört şekilde açığa vurma imkânına sahiptirler:
a)Yazılı Şekilde
b)Sözle
c)Resimle
d)Başka Yollar
            Bu yollar zamana ve koşullara göre değişebilmektedir ve bundan dolayı sınırlama yapılamaz. İfade etmede kullanılan araçlar, sözlü veya yazılı basın, radyo, TV, sokak gösterileri, toplantı, dernek, sendika, parti kurma vd. olabilmektedir. Bu bakımdan Sözleşme’nin 11. maddesi ile bağlantılı olan davalarda da ifade özgürlüğü söz konusu olabilmektedir.
            Yazı şeklinde düşünce: Yazı yabancı dilde veya ölü alfabeyle yazılabilir veya gizli simgelerden, çizimlerden, resimlerden oluşabilir. Yazı ile açıklanan ifadeleri belli kişiler de bilebilir. Yazının üzerinde işlendiği nesne farklı olabilir: kâğıt, taş parçası, ağaç, plastik veya deri[3].
           İfadeyi iletmek için kullanılan vasıtalar, radyo ve televizyon gibi araçlar, her türlü mesaj içeren ifadeler de güvence altındadır. İletilen bilginin muhtevası siyasi, kültürel, ticari, ekonomik, sanatsal olabilir[4].
           AİHM vermiş olduğu kararlarında ticari ifadelerin de Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında değerlendirileceğini ilişkin içtihat belirtmişse de, böyle ifadelerin siyasi ifadelere nispeten daha sınırlı bir koruma altında olacağı açıklanmıştır[5].
            İfade özgürlüğü hakkının kullanımı hem tüzel hem de gerçek kişiler için geçerlidir. Bu ister anonim şirket olsun, ister ticari şirket olsun herhangi fark yoktur. Bütün kişiler bu haktan yararlanma imkânına sahiptir. Kişi bu hakkı hangi amaçla kullanırsa kullansın fark etmez[6]. İfadenin farklı biçimler şeklinde olduğunu söylemiştik. Bunları şöyle gösterebiliriz:

1.1.  Sembolik İfadeler
          İfadenin değişik formları mevcuttur ve bunlardan biri de sembolik olarak ortaya çıkan ifadelerdir. Kelimeler, resimler, heykeller, bayraklar bunların hepsi aklımızdaki düşünceleri sembolize eder[7].
            Sembolik ifadeler hem yazılı şekilde hem de sözlü şekilde mevcut olur. Ama bütün sembolik ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamına girmesi mümkün müdür? Öyle ki, bazen kişiler kendilerini ifade etmek bakımından ne yazılı ne de sözlü ifadeler kullanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Gazze’de masum insanlara saldıran İsrail’i protesto etmek için İsrail bayraklarının yakılması. Aslında bu da insanların ifadesidir.
            Sembolik ifadeye örnek olarak AİHM’nin içtihatlarından Vajnai v. Macaristan kararını gösterebiliriz. Bu kararda başvurucu bir toplantıda Macaristan Ceza Kanuna göre yasak olan totalirizim sembolü (kırmızı yıldız) kullanması gerekçesiyle mahkûm edilmiştir. İfade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini düşünen başvurucu Mahkemeye başvurmuştur.
            Konuyu ele alan Mahkeme, kırmızı sembolün farklı anlam taşıdığını, başvurucunun bunu yasal ve barışçıl bir toplantıda kullandığını belirtmiştir. Taraf devletin bu sembolün ülkede rahatsızlık verdiğine dair esas sunmadığını ve politik konuşmalarda ifade özgürlüğüne açık olan hallerde sınırlama getirilemeyeceği değerlendirilmesini yapmış ve ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği kanaatine varmıştır[8].

1.2. Sanat İfadeleri
            İfadeler yazılı ve sözlü olmakla beraber, sessiz düşünceler ve belli sembollerle de ifade edilebilir. Bu açıdan belirtmek gerekir ki, kişinin kendi düşüncelerini farklı yolları kullanılarak ifade edebilmesi mümkündür. Bu farklı yolların tamamını gösteremesek de belli kısmını gösterebiliriz.
           Sanat, insanın kendi varlığını ortaya koyma çabasıdır ve bunun sonucu vuku bulan eylemdir. Bu sebepten sanat özgürlüğü ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Sanat, yaratım süreci sonunda oluşan belli ifade biçimidir ve toplumdaki insanlar arasında iletişim aracıdır. Bu durumda sanat özgürlüğünü kişisel hak olarak nitelendirmek gerekmektedir. Öyle ki, sanat özgürlüğünden yararlanan kişi kendi düşüncesini kullanmakta ve ortaya nelerse çıkarmaya çalışmaktadır[9].
            AİHS 10. maddede ifadenin çok özel biçimlerinden biri olan sanat alanındaki ifade özel olarak veya açık şekilde belirtilmemiştir. Bunun yerine, sanatsal ifadelerin ifade özgürlüğü hakkının kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesi 2. paragrafında belirtilmiştir.
            “Herkes, ifade özgürlüğü hakkına sahip olacaktır; bu hak, ülke sınırları dikkate alınmaksızın, ister sözlü, yazılı ya da basılı, (ya da) sanatsal formada olsun, isterse de kişinin kendi seçtiği herhangi başka yolla/araçla olsun, her türlü bilginin ve fikirlerin araştırılması, edinilmesi ve yayılması/iletilmesi özgürlüğünü içerecektir”.
           MSHS’de herkesin ifade özgürlüğü hakkına sahip olabileceği, bu hakkın hem yazılı, hem sözlü, hem basılı, hem de sanatsal şekilde olabileceği ve kişinin bu yollardan hangisini seçtiği fark etmeksizin ifade özgürlüğünden yararlanabileceği belirtilmiştir[10].
            Düşünceyi ifade etmeye yarayan her araç koruma altında olduğundan, sanatsal ifade de düşünceyi ifade etmeye yarayan araçtır ve koruma altına alınmıştır[11].
            AİHM bir içtihadında Sözleşme’nin 10. maddesinin artistik/sanatsal ifadeleri özel olarak zikretmediğini kabul etse de, bu maddenin ifadenin değişik biçimleri bakımından ayrım yapmadığını belirtmiştir. Öyle ki, maddi kültürel, sosyal, siyasal alanlarda sanatsal ifadenin insanlar arasında her türlü bilginin dolaşımını temin etmesi bakımından 10. madde kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir[12].
            Sanatsal ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini gösteren diğer karar Alınak v. Türkiye kararıdır[13]. Mahkeme kararında Sözleşme’nin 10. maddesinin artistik ifade özgürlüğü hakkını içerdiğini ve bunun her türlü kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikirlerin değiş tokuşuna katılma fırsatı yarattığını belirtmiştir[14].
            Her devlet kendi anayasasında ifadenin bir türü olarak sanatsal ifade özgürlüğünü koruma altına almak zorundadır. Sanatsal ifadelerin ifade biçimi olarak değerlendirmesinde en önemli noktalardan biri kişinin kendi sanatını yaratmasıdır. Sanatı yaratan kişi, kendi sanat ürününü başkalarına açmakta ve onların yararlanması için sunmaktadır[15].  Resim, müzik, heykel gibi sanatsal eserler bazen, yazılı veya sözlü ifadeden daha etkili sonuçlar doğuruyorlar[16].
            Sanatsal ifadelerin ifade özgürlüğünün merkezinde bulunmasının nedeni, bunların sanat olmasından kaynaklanmamaktadır. Asıl sebep onların belirli siyasi haberleşme türü olmasıdır. Sanat bir haberleşme aracı olarak görülmüyorsa onu ifade özgürlüğü ilkelerinin içinde kabul edemeyiz[17].
            Sanat eserleri yaratanlar, gerçekleştirenler, dağıtanlar ya da sergileyenler demokratik bir toplum için gereklilik olan fikir ve görüş alış verişine katkıda bulunmaktadırlar. İfade özgürlüğü bakımından, Devletin yükümlülüğü anılan kişilerin ifade özgürlüklerine aşırı derecede tecavüz etmemektir[18].
            Örnek verebileceğimiz diğer bir karar Murat Vural v. Türkiye[19] kararıdır. Bu kararda 1975 doğumlu olan başvurucu Murat Vural Ankara’da ikamet etmektedir. 2005 yılının farklı günlerinde farklı yerlerdeki ilköğretim okullarında Atatürk heykellerinin önüne boya dökmüştür. Ulusal kanun gereği başvurucu 22 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Başvurucu bu hareketi ile ülkeyi Kemalist ideolojiyi eleştirmek istediğini belirtmiş ve mahkûm olmasının ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle AİHM’ne başvurmuştur.
            Konuyu ele alan Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesinin, ifade ve bilgilerin açıklanması ile beraber bunların iletilme biçimlerini de kapsadığını belirtmiştir. İfadeler yaygın olarak sözlü veya yazılı olarak ifade edilebilse de belli fikirler mesajlar, eleştiriler ve ideolojiler farklı yolarla da ortaya konabilmektedir[20].
            Son olarak şunu belirtmek gerekir ki, her ne kadar sanatsal yaratma ile sanatsal ifade farklı şekilde değerlendirilse de onlar bitişiktirler. Yani, şiir, müzikal gösteri, skeç sanatsal yaratma iken bunların ifade edilmesi ise artık sanatsal ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Nitekim AİHM Karataş kararında şiirinden dolayı cezalandırılan şairin ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğunu belirtmiştir[21].
            Sözleşme’nin 10. maddesi bilgi ve fikir alış verişinin gerçekleştirilmesinde sanatsal ifadeleri de kapsamına almaktadır, çünkü bunlar bireyin toplumda siyasal, kültürel açıdan bilgi alışverişinde bulunmasına imkân tanımaktadır. Bir kimsenin kendi sanat eserlerini yaratıp onları topluma açıklaması veya toplumda bunları sergilemesi demokratik toplumda bilgi alışverişinde önemli rol oynamaktadır. Dolaysıyla Devletlerin ifade özgürlüğüne gereksiz yere müdahalede bulunmama yükümlülüğü vardır[22]. Fikirler yapılan çalışmalarla veya sembolik giyim aracılığıyla da ifade edilebilmektedir[23].
            Son olarak bir not olarak eklemek gerekir ki, sanatsal yolla dışa vurulan ifadeler insanların haklarını ihlal edecek şekilde olmamalıdır.

1.3. İnternet Ortamında Kullanılan İfadeler
            Modern dünyanın getirmiş olduğu yeniliklerden biri de internet ortamında veya sanal ortamda kullanılan ifadelerdir. Bugünkü toplumun çoğu tarafından kullanılan Youtube, Facebook, Twitter, Linkedin vd. ortamlar insanların kendilerini ifade etmeleri açısından en iyi iletişim araçlardır. Hergün birçok insan bu alanlarda konuşmalar yapmakta, kendi düşüncelerini açıklamaktadır. Bu ortamlar bazen birçok haberi almamıza yardımcı olmaktadırlar.
             Mahkeme içtihadında internetin ifade özgürlüğü bakımından önemini aşağıdaki şekilde belirlemiştir:
            “İnternet siteleri, büyük miktardaki verileri saklama ve yayınlama kapasitesi ile bunların erişebilirliği sayesinde, toplumun gündemdeki olaylara erişimini sağlamaya ve genel biçimde bilgi alışverişini kolaylaştırmaya büyük ölçüde katkı sağlamaktadır”[24].
            Yukarıda belirttiğimiz gibi bu ortamlarda kullanılan ifadeler başka insanların haklarını ihlal etmektedir, bazen ise yapılan eleştiriler çok ağır ve şiddetli olmakta insanlara zarar verebilmektedir. Bu sebeple bu alanda kullanılan ifadeler bakımından devletler sansür uygulamaktadırlar. Bugün internet ortamında kullanılan bazı ifadeler şiddet içerikli, aldatıcı, cinsel yönelimi ihtiva eden veya bir insana karşı hakaret niteliğinde olabilmektedir. Bunun sonucu bireylerin kişisel hakları ihlal edilmektedir. İnternet kitle iletişim aracı olması sebebiyle kişilerin kişi haklarının yanı sıra ifade özgürlüğü hakkı bakımından da önemli rol oynamaktadır. İfade özgürlüğü bakımından önemi, burada kullanılan ifadelerin içerik bakımından nefret içerikli olabilmesinden kaynaklanmaktadır.
           İnternet ortamında kullanılan ifadeler AİHM’de birçok karara konu olmuştur. Bu kararlar ışığında ifade özgürlüğünün sınırları çizilmiştir.
           Bahse konu kararlardan biri Ahmet Yıldırım v. Türkiye[25] kararıdır. Bu kararda başvurucu “Google Sites” sitesini kullanarak akademik çalışmalarını internet ortamında kendine has bir sitede yayınlamaktadır. Yayınlamış olduğu bir makalenin Atatürk’ün manevi hatırasına aykırı olduğu gerekçesiyle internet sitesine erişim yasaklanmıştır.
            Konuyu ele alan Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesinin, yayına getirilen her türlü ön sınırlamayı yasaklamadığını göstermiş, “koşullar”, “sınırlamalar”, “engellemek” ve “önleme tedbirleri” gibi sınırlamaların en titiz şekilde yapılması gerektiğini belirtmiştir.
          Basın söz konusu olursa, bilgi geçici olduğundan, bilginin kısa süreliğine bile olsa yayınlanmasının geciktirilmesi, bilginin değerinin ve yararının azalmasına sebep olur[26]. Devamında Mahkeme, internetin önemini vurgulayarak böyle yayın araçlarına getirilecek her türlü sınırlamanın,  haber alma ve verme hakkına halel getireceğini belirtmiştir[27].

1.4.  Siyasi İfadeler
            Yaygın olan görüşe göre siyasal ifadenin tanımının verilmesi imkânsızdır ve bu bakımdan kapsamının belirlenmesi zordur. Söz konusu ifadenin siyasal ifade olup olmadığı belirlendiği zaman onun içeriğine ve vermiş olduğu zararın ne olacağına bakılacaktır[28].
            Siyasi ifadeler, siyasi konularda ve kamu yararı ilgili tartışmalarda insanların kendi fikirlerini ifade etmesidir. Siyasi ifadeler genellikle devlete, kamu kurumlarına, hükümete yönelik eleştirileri içermektedir[29].
          Siyasi ifadeler yönetilenler ve yöneticiler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi bakımından önemlidir ve bir anlamda ülkedeki anayasanın uygulanmasına yardım etmektedir.
            Siyasi konuşmalardan dolayı getirilebilecek sınırlamaların, bu sınırlamaları haklı gösterecek güçlü sebepleri olmalıdır. Bunun nedeni farklı görüşlere hoşgörünün demokratik toplumun, politik sistemin esaslarından birini oluşturmasıdır[30].
            İfade özgürlüğü kapsamında siyasetçiler bakımından daha az sınırlandırılma uygulanır. Politikacıların eleştirilmesi, etkin siyasal demokrasinin zorunlu unsurlarından biridir. Bu bir hak olmakla beraber basının ödev ve sorumluluğu olarak da değerlendirilmelidir[31]. Bu bakımdan politikacı kamuya açıklamalar yaptığı zaman hoşgörü göstermek zorundadır. Kişisel haklarının korunması bakımından her ne kadar hak sahibi olsa da, bu koruma siyasal konuların açıkça tartışılması yararı ile dengelenmelidir[32].
           Siyasi konularda hükümetin eleştirilmesine yönelik ifadeler bakımından daha geniş imkânlar sunulmuştur. Castellis v. İspanya[33] kararında Hükümet söz konusu olduğu zaman eleştiri sınırlarının bir vatandaş hatta bir politikacı için daha geniş olduğu belirtilmiştir. Hükümetin yaptıkları veya yapmadıkları sadece yasama veya yargının değil basın ve kamuoyunun da yakın denetimine tabidir. Ayrıca Hükümetin üstün konumu karşıtlarının ve medyanın haksız saldırı ve eleştirilerine cevap vermek açısından başka yolların açık olduğu durumlarda cezai kovuşturmaya başvurmaktan kaçınmasını zorunlu kılmaktadır[34].





[1] Ulaş Karan, Sanatta İfade Özgürlüğü, Sansür ve Hukuk, İstanbul, Siyah Bant Yayınları, 2013, s. 6
[2] Şeref Gözübüyük, Feyyaz Gölcüklü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara, Turhan Kitabevi, 2011,  s. 358
[3] Osman Can, “Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü: Anayasal Sınırlar Açısından neler değişti?”,Teorik ve Pratik Boyutlarıyla İfade Hürriyeti, Ed. Bekir Berat Özipek, Ankara, LDT Yayınları, 2003, s. 383
[4] Vahit Bıçak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İfade Özgürlüğü, Ankara, LDT Yayınları, 2002, s. 20
[5] Sunay, a.g.e, s. 33
[6] Gözübüyük, Gölcüklü, a.g.e, s. 360
[7] Trager, a.g.e, s. 24
[8] Vajnai v. Hungary, App. No: 33629/06, Second Section, Judgement of 08 July 2008, par. 51-58
[9] Bilge Bingöl, “Sanat Özgürlüğü”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 1(2), 2011, s. 104
[10] Mehmet Semih Gemalmaz, Ulusalüstü İnsan Hakları Belgeleri, Uluslararası sitemler, C. II, İstanbul, Legal Yayınevi, 2. Baskı, 2011, s. 116
[11] Vesile Setenay Ersoy, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk Hukukunda Sanatsal İfade Özgürlüğü, İstanbul, 2010, Yüksek lisans tezi, s. 23
[12] Müller v. Switzerland, par. 28
[13] Alınak v. Turkey, App. No: 40287/98,  Second Section Judgment of 29 March 2008
[14] Tanju, a.g.e, s. 162
[15] Esra Atalay, “Sanat Özgürlüğü Temel Hakkının Kapsamı ve diğer Temel Hak ve Özgürlüklerle İlişkisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. VI, S. 2, İzmir, D.E.Ü Yayınları, 2004,  s. 11
[16] Kasım Karagöz, İfade Özgürlüğü ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Sınırlandırılması Sorunu, Doktora tezi, Ankara, 2004, s. 22
[17] Frederick Schauer, İfade Özgürlüğü: Felsefi Bir İnceleme, Çev. M.Bahaatin Seçilmişoğlu, Ankara, Liberal Düşünce Topluluğu, 2002,  s. 155
[18] Karataş v. Turkey, App. No: 23168/94, Grand Chamber, Judgment of 08 July 1999, Par. 49
[19] Murat Vural v. Turkey, App. No: 9540/07, Second Section, Judgment of 21 October 2014
[20] Vural v. Turkey, Par.  44
[21] İbrahim Kaboğlu, “Bilim ve Sanat Özgürlüğü”, İnsan Hakları, Ed. Korkut Tankurter, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 128
[22] Vural v. Turkey, par. 45
[23] Vural v. Turkey, par. 47
[24] Times Newspaper LTD v. The United Kingdom (No: 1 and 2), App. No: 3002/03, 23676/03, Fourth Section, Judgment of 10 March 2009, par. 27
[25] Ahmet Yıldırım v. Turkey, App. No: 3111/10, Second Section, Judgment of 18 December 2012
[26] Yıldırım v. Turkey, par. 47
[27] Yıldırım v. Turkey, par. 50
[28] Şahin, a.g.e, s. 352
[29] Oktay Uygun, “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de İfade Özgürlüğü”, Prof. Dr. Bülent Tanör Armağan, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2004, s. 754
[30] Beydoğan, a.g.e, s. 81
[31] Lingens v. Austria, App. No. 9518/82, Plenary, Judgment of 08 July 1986, par. 42
[32] Oberschlick v. Austria, App. No: 20834/92, Chamber, Judgement of 01 July 1997, par. 59
[33] Castells v. Spain, App. No: 11798/85, Grand Chamber, Judgment of 03 April 1992
[34]Castells v. Spain, par. 46-50, Gilles Dutertre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Anakara, Avrupa Konseyi Yayınları, Şen Matbaa, 2007, s. 369

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1858 Osmanlı Ceza Kanunnamesi (1858 Ottoman Penal Code)

               1.858 Ceza Kanunnamesi.                      1.1.Kabulünü gerektiren şartlar.               1839’dan 1876’ya kadar Osmanlı yönetimi tarafından eşitlik vaatlerini hayata geçirebilmek amacıyla birçok girişim – bazıları istekli, bazıları yarım ağızla, bazıları da laf olsun diye; bazıları ani, bazıları da diplomatik baskı sonucunda başlatıldı [1] . Bu girişimlerden biri de 1858 Ceza Kanunu idi. 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanınınardından batılaşma haraketlerinin artması Ceza Hukuku alanında da etkisini göstermiştir [2] . Öyle ki, 28 Şubat 1856’da ilan edilen Islahat Fermanındaki ilkelerin her dindeki vatandaşlara uygulanacağını öngörünce, batıdan bir ceza kanunun alınması gerekmiştir [3] .  Osmanlı Devleti ile Rusya arasında çıkan Kırım Savaşı’na müttefik o...

Uluslararası Ceza Mahkemesi (International Criminal Court)

Uluslararası Ceza Mahkemesi A. Uluslararası Ceza Mahkemesinin ilk türleri: Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri.  1)Bu mahkemelerden önce 1919 Versay Anlaşması gereği I Dünya Savaşını kaybeden Almanya’nın yargılanması öngörülse de Alman İmparatorunun Hollanda’ya sığınmasından dolayı bu gerçekleşmemiştir. 2)Buna benzer başka bir durum ise Sevr anlaşması gereği Türkiye’nin yargılanması öngörülmüş ama Lozan anlaşması gereği ve Kurtuluş Savaşının kazanılmasından dolayı gerçekleşmemiştir. Özellikleri: a)       Savaşı kazanan devletlerin menfaat ve çıkarlarını korumaktaydı b)       Kanunilik ve tabii hakim ilkelerini ihlal etmekteydiler. Yargı yetkisine tabi olan suçların tanımı yapılmamıştır. Bunun beraberinde sadece savaşı kazanan devletler savaşı kaybeden devletleri yargılamaktaydılar c)        3 suç tipini yargılama yetkisine almışlardır: Barış suçları, Savaş suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar d) ...